Kapı açılıyor ve…

Bütün dillerde günaydın diyorum… Sabahın karanlık saati, herkes uykuda… Martılar bir tık büyütüyor coşkuyu, o sessizlikte sağdan-soldan uzayarak yükselen yankı sokağı boydan boya tarıyor, yine de sabah dinginliğini bozamıyor. Yıllar sonra sabah insanı oluşumun bir kutlamayla ilgisi yok. Eskiden de karanlıkta yazardım, şimdi de. Eskiden de ben yazmaya başladığımda gün doğumunu yakalardım, şimdi de. Tek fark büyürken yazdığım her kelimenin birkaç farklı anlamını öğrenmen sanırım. Alt metinleri hızla çözebilmem ya da çözmeye gerek duymadan bir lafın birkaç anlamda nereye gideceğini önceden kestirebilmem… Bir de yazdıklarıma ya çok acımasız ya da çok sevecen olabilmem sanırım. Hepimizin yaşadığı aynı hayatın farklı versiyonlarında … Okumaya devam et Kapı açılıyor ve…

Teşekkürler, hoşça kal ve devreden bakiyeler…

80’lerdeki yeni yıl-eski yıl çizimlerini hatırlayan var mı? Eski yılın yaşlı, çoğu zaman bastonlu bir dedeye benzetildiği ve o ağır aksak giderken yeni yılın bebek olarak yerini aldığı çizimler aklımda… Yeni gelene büyük anlamlar yüklemek, “bu yıl olmadı ama seneye söz”ler vermek, beklentiler yaratmak derken yıl sonuna geldiğimizde çoğu kez koca bir yılı nasıl yedik anlamıyorum. Benim gibi nostalji damarı kabarıklar için tekrar tekrar üzerinden geçilecek, altı çizilecek malzeme de birikmiş oluyor haliyle… Olaylar, durumlar ve insanlar üçgeninde zikzaklar çizerek, duvarlara çarparak, illa ki yerden sekerek bir yılı daha kapatırken teşekkür edip hoşça kal dedikleriniz ve devreden bakiyeleriniz neler? Enerji … Okumaya devam et Teşekkürler, hoşça kal ve devreden bakiyeler…

İnişe geçiyoruz dedi kaptan ama besbelli düşüyoruz!

İnişe geçiyoruz dedi kaptan ama besbelli düşüyoruz! Sokakta, evde, okulda, işte, her masada aynı konu konuşuluyor. İki buçuk yıl eve kapanmanın ardından tam da kapıdan kafamızı uzatmışken gerisin geri evlere kapanıyoruz. Tekel fiyatlarını mekan fiyatlarıyla kıyaslanıyoruz, ucuz marketlerde halk günlerini kovalanıyoruz, bir küçük pet şişe suya 3 TL diyen büfeciyle inatlaşıp su almaktan vazgeçiyoruz, çocuklar dahi aralarında “Dolar dört nala koşuyor” şakaları yaparken eski fotoğraflara dalıp gidiyoruz, yurt dışına çıkabildiğimiz ya da onu geç, ülke içinde bir hafta özgürce kafa dinlediğimiz günlere… Hani masaya hesap geldiğinde korkmadan adisyonu açtığımız ve bahşiş vermek için herkesin elini cebine attığı zamanlara… Madem evdeyim, … Okumaya devam et İnişe geçiyoruz dedi kaptan ama besbelli düşüyoruz!

Dedi kadın… Dedi adam…

“Gerçekten uçabiliyorum, bak” dedi kadın. Sanki yüzünde dünya üzerindeki tüm çocukların mutluluğu ortak payda bulmuş gibi… Bir yanıyla raylara sarkarken aklında ne korku ne de kaygı. Hepsini bir önceki trene tıkıştırıp göndermiş çünkü, uzak bir Doğu kasabasına. Aşıkken böyle olur çünkü. Dünya sadece sizin için ve sizin etrafınızda dönüyormuş gibi hissettiğiniz zamanlar… Güzel zamanlar… “Dur, sarkma, düşersin” dedi adam. Sanki yüzünde yıllarca biriktirdiği ve asla ona ait olmayan çizgiler gibi… Bir cesaret adım atarken kadına doğru, kötü anıların ağırlığı sırtında dev bir kambur. Taşımaktan yorulduğu ama bırakırsa canının tekrar yanacağı endişesiyle sıkı sıkıya tutunduğu bir kambur. Oysa aklında tek bir … Okumaya devam et Dedi kadın… Dedi adam…

Gidelim buralardan!

(Şu pozu verebilmek için araba kullanmayı öğrenebilirim-ve evet, tam benlik bir hareket olur bu.) Her yıl mart ayının ortalarında içimdeki ses “gidelim buralardan” şarkısını söylemeye başlar. “Nereye böyle, bileyim söyle” dersem “Neresi olursa” der, “Deniz görelim yeter”. Telefonumda Instagram dışında en çok kullandığım aplikasyon emlak siteleri ile Airbnb. Ortada hiçbir şey yokken, hatta belki bir filmin ya da kitabın ortasındayken telefonu açıp bu sitelerde kaybolurum. Masal da böyle başlar, çünkü nasıl bir kenti keşfetmenin en keyifli yolu kaybolmaksa, kendinle ve kendinde kaybolduğun anlar da keyif garantilidir. Yalnız değilim, biliyorum. Yaşadığı kenti sevse dahi, içinde bastıramadığı gitme isteğiyle “acımadı kiii” diye … Okumaya devam et Gidelim buralardan!

Amazon Prime’ın harikalar dünyasına hoş geldiniz!

Tüplü televizyonun üzerindeki dantelleri hatırlayanlar online mı? Dantel ve televizyon… Freud kalksa gelse seksen yıllık uykusundan mutlaka bir açıklama yapardı buna. En basit haliyle televizyonun bir arzu nesnesi olduğunu söylerdi. Televizyonu açarken dantel örtünün üçgenini alttan kaldırıp… Neyse neyse, konu televizyon ve arzu kanallarımız değil. Uzaktan kumandası olmayan televizyonların olduğu dönemden bahsediyorum. Kanal değiştirmek için yerimizden kalkmazdık belki (çünkü tek kanalın nesini değiştirelim) ama sesin açıp kapatılması için illa bir hareket lazımdı, manuel zorunluluklar işte (gerçi manuelin keyfi de bir başkadır). Televizyonun sesini açıp kapatmak için ayağa kalkardık evet! 80’lerde çocuk olanlar ne çekti be… Şimdi düz ekran, ultra mega … Okumaya devam et Amazon Prime’ın harikalar dünyasına hoş geldiniz!

Yayında mıyız?

“Bu kez çok iyi anladım hocam, son bi tekrar alabilir miyiz?” diye soruyorum. Hocanın saçlar yüksek voltajdan perişan, arkasını dönüp yürürken bir yandan da bağırıyor: “Yok tatlım, senden olmayacak, üzmeyelim birbirimizi daha fazla.” Noldu ki şimdi? Niye kızdı hoca? Oyun arkadaşlarımın bıkkın yüz ifadelerinde bir cevap arıyorum ama yok! Bu kez sesli soruyorum: “Arkadaşlar, neyi yanlış yapıyorum ben?” Çıt çıkmıyor. Herkes aynı anda toparlanıp salondan çıkıyor. Takip ışığının altında, ezber geçiyorum bir kez daha… Çocukken dinlediğim masallardaki gibi başlıyor her şey. Hangi masal dersen, herhangi biri işte, hepsinin düzeltilmiş versiyonu aynı nasıl olsa. İlk karşılaşma her zamanki gibi durgun su. … Okumaya devam et Yayında mıyız?

RED KİT’LE SALT MUHABBETLER 

Zencefil kokusunu içime çekip, koca bir yudum aldım kahvemden… Starbucks’ın yılbaşına özel lattesinin tadı gerçekten çok başka diye reklamcı klişeleri geçerken aklımdan, telefonum titreyerek sağa yalpaladı.  Tuş kilidini hemen açamadığın anlar vardır ya; filmin koptuğu, makinistin ihtiyaç molasına çıkıp da yerine kimseyi bırakmayı akıl etmediği, yoğun bakım ünitesinde uzun bir “dıııttt” sesinin duyulduğu, yürüyen merdivenin son basamağından kocaman atlarken metronun kapılarının kapandığı, uzun süre kitap okuduktan sonra arkanı döndüğünde kütük mumun eriyip masanın üzerinde hükümdarlığını ilan ettiği, taksiciye 5 lira yerine 50 lira verdiğini indikten sonra fark ettiğin anlar gibi, tuş kilidini hemen açamadığın anlar vardır. Merhaba o an! “Salt’a … Okumaya devam et RED KİT’LE SALT MUHABBETLER 

#ZeytinimeDokunma

Ağaçları kendi haline bıraksak ya artık… Olmaz mı? Ya da şöyle sorayım: Her sene (bir şekilde) ağaçları korumak için imza toplamak, sesimizi yükseltmek zorunda mıyız? Yerüstündeki her şeyi tükettik ve “yaşayabilmemiz için” illa zeytin ağaçlarını kesmemiz gerek, öyle mi? O yüzyıllık ağaçları kestiğimizde Sezen bize, “İşte biz o gün tükeneceğiz” demez mi? Biraz araştırınca şuna rastladım… “Olea prima omnium arborum est.” diye bir söz varmış Latincede. Yani diyor ki, “Zeytin bütün ağaçların ilkidir.” (Bu yazıda zeytin ağacıyla ilgili muazzam bilgiler var: https://tr.linkedin.com/pulse/ölümsüz-ağacın-gölgesinde-eren-çep) Zeytini yersin yemezsin, seversin ya da kokusuna dayanamazsın, mevzu o değil. Mevzu zeytin yerine taş mı yiyelimden çok … Okumaya devam et #ZeytinimeDokunma

Balinalardan bayrağı devralmaya hazır mısın?

Evrimde dünyanın en büyük canlısı balinanın, insandan daha üst bir yerde olduğu söylenir. Bu bilgiyi alıp, kolayca sahipleniyorum. Çünkü dev cüsseleri bir yana (bir mavi balina bir basketbol sahasından daha büyük ve kalbi bir araba boyutundaymış), birbirleriyle kurdukları haberleşme ağı ve çıkardıkları muazzam ses dalgaları bile onlara hayranlık duyma sebebim… Bir gün bir balinayı yakından görebilme hayalimi de henüz yazının başında buraya iliştireyim. Sizde de nereden geldiğini kestiremediğiniz benzer bir hayranlık varsa “HATIRLA” kitabındaki bu cümleler bir aydınlanma yaşatabilir: “Gezegeni kuşatan enerji dalgası sizin bir sonraki tekamül adımını spiritüel varlıklar olarak atmanıza yardımcı olacaktır. Bu dalga, Oyun Alanında Enerjiyi Köklendirenlerin … Okumaya devam et Balinalardan bayrağı devralmaya hazır mısın?