#ZeytinimeDokunma

Ayvalık’taki güzel zeytin ağaçlarından biri🖤

Ağaçları kendi haline bıraksak ya artık… Olmaz mı? Ya da şöyle sorayım: Her sene (bir şekilde) ağaçları korumak için imza toplamak, sesimizi yükseltmek zorunda mıyız?

Yerüstündeki her şeyi tükettik ve “yaşayabilmemiz için” illa zeytin ağaçlarını kesmemiz gerek, öyle mi? O yüzyıllık ağaçları kestiğimizde Sezen bize, “İşte biz o gün tükeneceğiz” demez mi?

Biraz araştırınca şuna rastladım… “Olea prima omnium arborum est.” diye bir söz varmış Latincede. Yani diyor ki, “Zeytin bütün ağaçların ilkidir.” (Bu yazıda zeytin ağacıyla ilgili muazzam bilgiler var: https://tr.linkedin.com/pulse/ölümsüz-ağacın-gölgesinde-eren-çep)

Zeytini yersin yemezsin, seversin ya da kokusuna dayanamazsın, mevzu o değil. Mevzu zeytin yerine taş mı yiyelimden çok daha başka… Gölgesinde dinleneceğin, sırtını yaslayacağın, gövdesine sarıldığında hiç tanımadığın atalarının seslerini duyacağın zeytin ağacından bahsediyorum. Bu coğrafyaya doğduğum için gururlandığım bir ağaçtan…

Ege’de her yer zeytinliktir misal. Ayvalık’ta yaşadığım dönemde dikkatimi çekmişti. Bilen bilir, Ayvalık civarında üç-dört koldan esen rüzgara dayanmak çok zordur. Yaz sıcağında bu deli rüzgarlar estiğinde önce evin pencelerini, ardından da kendimizi de eve kapatırdık. Öyle günlerde değil deniz kenarına gitmek, markete giderken bile uçmadan eve dönsem iyi endişesi taşırdım.

İşte o eve kapandığım günlerden birinde camdan zeytin ağaçlarına bakarken “Hadi biz yazlıkçıyız, peki bu zeytin ağaçları dört mevsim nasıl dayanıyor bu rüzgara?” dedim kendi kendime ve sonra da çok utandım… O güne kadar zeytin ağacının güzelliği karşısında sarhoş olan ben, onun sadece güzelliğini görüp gücünü, her şeye meydan okumasını görmediğim için utandım… Gel diyor zeytin ağacı, ister üç koldan ister dört koldan es, buradayım!

Geçtiğimiz yıllarda pes artık dedirten Kazdağları’ndaki altın madeni arama çalışmalarını hatırlıyor musunuz? Hani dünyadaki oksijen oranının en yüksek olduğu yerlerden biri olan Kazdağları’nda hem de! Günlerce Su ve Vicdan Nöbeti tuttu insanlar, katliamı durdurabilmek için. Birçok sanatçı, kanaat önderi paylaşımlar yaptı, Kazdağları’ndaki nöbete katıldı, Fazıl Say piyanosuyla konser verdi. Derken ara ara paylaşılan drone görüntüleri çok üzdü… Nöbete rağmen pek çok ağaç kesilmişti-tıpkı başka büyük projelerde olduğu gibi…

“Türkiye’deki zeytinlikle imara açılıyor” haberini görünce önce durdum, sonra bir daha okudum. İnsan inanmak istemiyor… Haberin içeriğinde Resmi Gazetede yayımlanan maden yönetmeğindeki değişiklik de vardı, aynen aktarıyorum:

“Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Genel Müdürlük tarafından belirlenen çalışma takvimi içerisinde zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilir.”

Elektrik ihtiyacımızı başka şekilde karşılayamaz mıyız? Rüzgar türbini mesela? Olmaz mı o? Son çaremiz mi bu, zeytin ağaçlarını toprağından koparmak? Elektriği tamamen tükettik ve Amish formunda mı yaşamamız gerekiyor artık? (Zaten ben pek kullanmıyorum, minimumda her şey-onun sebebi çok başka tabii.)

Bu yönetmeliğe itirazlar yükseldikçe zeytin ağaçlarının kesilmeyeceğinin altı çiziliyor günlerdir, nakledeceğiz diyorlar. Peki, bu biraz olsun içimize su serpiyor mu?

Peki, zeytin ağacı buna ne diyor?

Yıllarca o toprakta kök salmış, o kökler sayesinde çevresindeki ağaçlarla sarmaş dolaş olmuş, meyve vermiş, hiçbir şey yapmadıysa hepimize nefes olmuş zeytin ağacı buna ne diyor?

Adına “Ölmez ağacı” ya da “Hayat ağacı” denen zeytin ağacı ne desin ki buna? Hiç… Belki en fazla, “Emin misiniz?” diye sorar.

Onun bu sorusuna kim, ne cevap verir bilmiyorum ama oturduğum yerden anca şunu söyleyebiliyorum:  #ZEYTİNİMEDOKUNMA

PS: Ozan Önen’in çok sevdiğim bir kitabı var: “Babam Beni Şahdamarımdan Öptü”. Hala okumayan kaldıysa bu da bu yazının kitap önerisi olsun… Muhteşem bir kitaptır, her başlık seni alıp bambaşka yerlere götürür. Ne zaman okursanız okuyun bambaşka bir şey keşfedeceğiniz, hani derler ya “modası geçmeyen” bir başucu kitabı. Altını çizmekten telef ettiğim kitaplardan biridir kısaca 🙂 Ozan orada öyle güzel özetlemiş ki zeytin ağacını…

Benim için… Bir zeytin fidanı dik, zamanla ölmez ağacı olur adı; yerini severse üç bin yıl yaşar ve yaşadığı zaman boyunca da hiç kimseyi öldürmez.

https://www.ozanonen.com/post/163479339736/babambenisahdamarimdanoptu

Yorum bırakın