Kapı açılıyor ve…

Bütün dillerde günaydın diyorum…

Sabahın karanlık saati, herkes uykuda… Martılar bir tık büyütüyor coşkuyu, o sessizlikte sağdan-soldan uzayarak yükselen yankı sokağı boydan boya tarıyor, yine de sabah dinginliğini bozamıyor. Yıllar sonra sabah insanı oluşumun bir kutlamayla ilgisi yok. Eskiden de karanlıkta yazardım, şimdi de. Eskiden de ben yazmaya başladığımda gün doğumunu yakalardım, şimdi de. Tek fark büyürken yazdığım her kelimenin birkaç farklı anlamını öğrenmen sanırım. Alt metinleri hızla çözebilmem ya da çözmeye gerek duymadan bir lafın birkaç anlamda nereye gideceğini önceden kestirebilmem… Bir de yazdıklarıma ya çok acımasız ya da çok sevecen olabilmem sanırım. Hepimizin yaşadığı aynı hayatın farklı versiyonlarında bir şekilde devam edebilme gücünü bulduğumuz için, tüm değişkenleri kucaklayıp iyi bir oyun çıkardığımız için önce kendime, sonra da sırası gelenlere alkış…

Yılar önce kavuşma temalı bir televizyon programında -kurgu olduğunu bilip de izlediklerimizden hani- kapı açılıyor ve bakalım gelecek mi diye sorardı sunucu. Fonda hepimizin içinde bir yeri titreten acıklı müzik. Kapı açılırdı, biz uzun uzun beklerdik, bakalım gelecek mi denen kişi bazen gelirdi bazen gelmezdi. Program bazen gözyaşlarıyla sarılma bazen de sade gözyaşlarıyla kapanırdı. Ve sanırım iki şekilde de reytingler bir sonraki haftaya yetecek malzemeyle ilan edilirdi. Yani açılan o kapıdan birinin gelmesi de hayırlı gelmemesi de. Diğer açıdan senin istediğin o şeyin olması da hayırlı olmaması da. Uzun mesafe düşünmeye iten felsefe denklemleri gibi. İyi de o zaman ne yani?

Buradan bakınca olan biten her şey bizi oyalamak üzerine kurulu gibi. Bu pesimist yaklaşım cepte. Bir de diğer tarafı var, optimist kardeş. İnsan “şavasana” pozunda yerde yatıyor olsa da kalori kaybediyor, bunu biliyor muydun? Ceset pozu diye çevriliyor, bildiğin yerde öylece yatmak. Yoganın en zor pozu derler arkasından. Sen yerde boylu boyunca yatarken zihninden geçenleri susturabilmek şöyle dursun kımıldamamak o kadar zor ki… Oysa günün sonunda biz bir şey yapsak da yapmasak da hayırlısı oluyor.

Eskiden kullandığımız “zaman” kavramının yerini “hayırlısı” aldı çünkü. “Zamana bırak” söyleminin yerini ise “kendini bırak”, bir üst söylemde de “konfor alanından çık”. Terazinin iki tarafında ne yaparsak yapalım olması gereken oluyorsa insan durup tembellik hakkına bir daha bakıyor. Çabada olanla olmayana açılan kapılar, o kapılardan gelenler ve gelmeyenler aynı mı? Beklediğin ve beklemediğin anlarda senin tesadüf dediğin, aslında tesadüf diye bir şeyin olmaması gibi, bakkaldan aldığın mumların her zaman çok daha ışık vermesi gibi, aklına gelen parlak fikrin dünyanın farklı yerinde birinin rüyası olması ya da çoktan düşünülmüş olması gibi…

Senin vizyonladığın yerden hayat nasıl görünüyor bilmem. Buradan bakınca hani derler ya tam aydınlanacakken çoğu kez gülme geliyor. Her şeyi yoluna koyduğunu düşündüğün anda olan ufak bir şey bir anda domino etkisi yaratıp önce şaşkınlık, ardından gülme, sonra da ne yani şimdi sorusuna götürüyor. Bir maniniz yoksa akşam size geleceğiz naifliğinden çok uzaklaştık sanki…

Sert rüzgarlar ve anlık şoklarla uzaktan birileri bir şeyleri yönetiyor ve sadece bizden iyi bir oyun çıkarmamızı bekliyor düşüncesine daha yakınım artık. İsyan yok mu? Her zaman! Çünkü o hatırlatmalar her zaman o kadar güldürmüyor. Gerçi o anlarda da “çok mu komik” deme özgürlüğüm var. Tıpkı sürekli tekrarlayan ve bir anlam bulmaya çalıştığımız, eski zamanlarda çokça söylediğimiz “acımadı kiii” sözü gibi. Bir şeyler öğrenmeyi reddettiğimiz, ikilemlerle kaybolduğumuz, açık denizde her battığımızda yükselip bir nefes aldığımız, o nefesle daha derine insek bile bilinçaltında suyun kaldırma kuvvetini hatırladığımız gibi. Peki, o denizde boğulmak da yok mu? Var. Bu da hayırlısı mı yani? Öyle diyorlar. Sen buna inanıyor musun? Evet. Kendin sorup kendin cevaplamak bir delilik göstergesi mi? Saçmalama!

Sabah alarmlarını beşer dakika arayla kuranlar için gün başlıyor. Kilise çanı her zamanki dakikliğinde. Sokaklarda süpürge sesi, bir önceki gecenin artıkları çöp kutularında yerini aldı bile. Tekerlekler dönüyor, saat yönünde ya da tam tersine. Martılar artık daha fütursuz. Gün yeni bir haftaya başladı demek. O halde bütün dillerde günaydın!

Yorum bırakın