İnişe geçiyoruz dedi kaptan ama besbelli düşüyoruz!

Film by Ferzan Özpetek

İnişe geçiyoruz dedi kaptan ama besbelli düşüyoruz! Sokakta, evde, okulda, işte, her masada aynı konu konuşuluyor. İki buçuk yıl eve kapanmanın ardından tam da kapıdan kafamızı uzatmışken gerisin geri evlere kapanıyoruz. Tekel fiyatlarını mekan fiyatlarıyla kıyaslanıyoruz, ucuz marketlerde halk günlerini kovalanıyoruz, bir küçük pet şişe suya 3 TL diyen büfeciyle inatlaşıp su almaktan vazgeçiyoruz, çocuklar dahi aralarında “Dolar dört nala koşuyor” şakaları yaparken eski fotoğraflara dalıp gidiyoruz, yurt dışına çıkabildiğimiz ya da onu geç, ülke içinde bir hafta özgürce kafa dinlediğimiz günlere…

Hani masaya hesap geldiğinde korkmadan adisyonu açtığımız ve bahşiş vermek için herkesin elini cebine attığı zamanlara…

Madem evdeyim, madem modum düşük, ooo yapacak o kadar çok şey var ki! (Evden çalışmayı lüks gören beyaz yakalılara sevgiler…)

Pandemi döneminde WhatsApp hızında kulaktan kulağa yayılan Leslie ablamızın videolarından birini açıp, olduğum yerde sayıyorum. 15 dakikanın sonunda kan ter içinde kalmışken bir 15 dakika daha debelenemeyeceğimi anlayıp duruyorum. Ve bunu her gün yapanlara saygı duyuyorum.

Mutfağa girip her zamanki gibi tarife gerek duymadan bir şeyler hazırlıyorum. Eskiden kurduğum uzun masalar geliyor aklıma, saatlerce mutfaktan çıkmadığım günler. Ertesi gün böyle bir enerjim olmadığını fark edip akşam yemeğini uyduruk bir salatayla geçiştiriyorum. Her gün aynı coşkuyla yemek hazırlayanlara saygı duyuyorum.

Önerilenlerde yüzdesi yüksek dizilerden birini açıp, izlemeye başlıyorum. İlk bölümün ardından genelde kendime neden bu işkenceyi yaptığımı sorgulayıp bırakıyorum. Sıkılsa dahi tüm sezonu bitiren insanlara saygı duyuyorum.

Eskiden ne yapıyorsa aynı alışkanlıkları bıkmadan devam ettiren, hayatında istikrar olan, disiplin kavramıyla derdi olmayan, sorgulamayan insanlara saygı duyuyorum; en çok da beklenti içine girmeyenlere…

Çünkü ben yapamıyorum.

Yeni normal denen şeye başta karşı çıkıp kavga ettim ama sonra kabule geçtim kısa sürede. Dünyayla eş zamanda bir şeyin içinden geçiyorduk ve yalnız değildik-uzun süre de böyle bir avuntum oldu. Lakin geçmedi, geçmiyor.

Ha belki de bu böyle artarak devam edecek. Yuvarlandıkça büyüyen bir çığ bu, hepimizin gölgesine bakakaldığı…

Yapamıyorum, duruyorum dediğim zamanlarda bana iyi gelen tek şey, eski filmler. Ne zaman modum düşük olsa defalarca izlediğim filmlerden birini açıp, başka yöne bakmaya çalışıyorum. Çünkü yol böyle, inişli çıkışlı.

Düşme lüksü olmayanlardansanız bir de ya da uzun uzadıya depresyona girecek haliniz bile yoksa, bildiğiniz filmlere sığınmak en güzeli. Biz yine yeni şeyler deneyimleyip, yeni yerler keşfetmeyi dilimizden düşürmeyelim ancak acil durum kitlerimizi de yanı başımızda tutalım.

Çünkü inişe geçiyoruz dedi kaptan ama besbelli düşüyoruz! Oksijen maskenizi önce kendinize takmayı unutmayın ya da siz iyisi mi şimdi bir Ferzan Özpetek filmi açın ki, gün sonu raporunuzdan yarına çokça iyi his kalsın.

PS: Dün yüz bilmem kaçıncı kez Mine Vaganti’yi izledim ve yine kalbimi bıraktım 🙂

Yorum bırakın