Hatırla

UNADJUSTEDNONRAW_thumb_b62

 

Her şeyi yaptın oysa ki. Elinden gelen her şeyi. Çabaladın. Çabadasın.

Sorsalar, elimden gelenin en iyisini yaptım diyebileceğin yerdesin işte.

Daha ne? Ama işte…

İştesi şöyle:

 

-Dengen şaştı yine.

-Yine mi?

-E olur öyle.

 

Her olan bitenin ardından -sonuç ne olursa olsun- iyiyim demek, gülme katsayını en yüksek seviyeye ulaştırmak, kuş kadar hafif hissetmek, bunun için önüne gelen her yeni şeyi deneyimlemek, aklına çılgınca fikirler getirmek, bu fikirleri gerçekleştirmek, evrenin senin için çalıştığını düşünmek, tanımadığın insanlara günaydın demek, kendi çapında kelebek etkisi yaratmaya çalışmak, mütemadiyen gülümseyen şarküterideki amcaya ya da bütün gün tek işi çuvallardaki enginarları soymak olan adama bakıp umutla dolmak, bu insanlar nasıl böyle mutlular düşüncesiyle atomu parçalamaya çalışmak, hayallerini gerçekleştirmek için tek ihtiyacının hayal etmek olduğunu fark etmek ve onlar gerçekleşirken büyük bir keyifle izlemek, halen hayrete düşmek, şaşırdığın anlarda da hala şaşırabileceğin şeyler olduğu için sevinmek, sevinmek dedim de, dünyada bu kadar çok kitap yazıldığı, bu kadar çok şarkı yapıldığı, film çekildiği, sergi açıldığı için de sevinmek…

 

Şimdi diyorsun ki kendine, ben bunların birini, birden fazlasını, hepsini yaptım bile.

Ama olmadı işte. Olmayan ne?

Olmayanı şöyle:

 

-Yoldasın işte.

-Ama durdum sanki?

-E olur öyle.

 

Gidecek bir yer belirlemiş miydin sahi? Ya da soruyu şöyle sorayım, nereye gitmeyi hayal etmiştin? Oldu olacak Nazım girsin devreye ve sorsun sana: “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”.

 

Her şeyi yaptım dediğin anda kendinle çeliştin ya sen, e olur öyle. Yol sandığın şeylerin hedef olduğunu fark ettin mi hiç? Peki, vardığın hedeflerden sonra da yolun devam ettiğini? “Uzun ince bir yol”dasın yani, öyle değil mi? E bu güzel işte, daha ne?

 

Neyin peşindesin diye sormazlar mı sana? Dışarıdan görünen tablo ile daha doğrusu dışarıya yansıttığın sen ile içindekinin çeliştiğini anladığında ne diyorsun kendine? Sizin oralarda ne diyorlar böylesine? Neyse, duymamış olayım.

 

Her sabah pencerenden doğan güneşi gördün, kızarmış ekmek kokusunu içine çektin, saatin alarmını duydun, belki peşi sıra en sevdiğin şarkı çaldı, kahvenin aroması başını döndürdü ve aynada kendine baktığında hissettin, hayattasın!

 

Her zorlandığın yerde “Hayat işte” demez misin sen? İşte, hayattasın ya, ondan. Bazen değilmişsin gibi oluyor ya, hani bazen de hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor da sardı korkular diyorsun ya, yine mi düşüyorum acaba diye sayıklıyorsun, dünya bir süreliğine duruyor da sen kenara atlayıp bakıyorsun ya, kendini çimdikleyip rüyada mısın diye yokluyorsun sonra bir de, en sevdiğim… Hiçbiri işe yaramadığında da oturup inkardan kabule geçiyorsun. Doğru yoldasın işte.

 

Arada kafanı bulandıranlar oluyor, kimse olmasa içindeki ses çatlak cümleler kuruyor, bak diyor, ona bir bak, nasıl da mutlu, nasıl da dengede, şimdi bir de kendine bak, sen olamazsın ki öyle, boşuna zorlama güzelim.

 

Sıkıysa duyma. Ayrıca sen duymasan da ne fayda. Susturulması en zor ses bu. Başka çaresi yok, alıp karşına konuşacaksın. İkna edeceksin. Yaş 5 onda, senin kaçsa kaç. Beş yaşındaki bir çocuğa anlatır gibi anlatacaksın. Nasıl da mızmızlanacak, nasıl isyanlar çıkaracak, nasıl da sinirlerini bozacak belki. Sabır. Biraz.

 

Oyun oynasana onunla? Ne istediğini, neden böyle şeyler söylediğini anlayabiliyor musun, önce ona bir bak.

 

Misal sen kulaklarını kapattığında daha yüksek sesler çıkarmıyor mu? Yani sadece dikkatini çekebilmek ya da seni kaybedeceğini düşündüğü için bunu yapıyor olamaz mı? Olur öyle. Bak bakalım senin gözünden kaçan ne kötü senaryolar var dilinin ucunda. Bırak, söylesin hepsini.

 

Dinle. Sonra da bir kez daha konuşmayı dene. Tekrar dene, yine dene. En büyük korkularıyla konuşan biri varken karşında, bazen dinlemek de konuşmak da fayda etmiyor. İşte şimdi sustur onu! Alt tarafı beş yaşında bir çocuk! Dinlemeyi öğrensin o da. Söz büyüğün derler ya hep, öğrensin o da. Lafın gelişi, patronun kim olduğunu öğret ona. Yaparsın sen. Yaptın da, hatırla!

 

Sonra bir gün ortada hiçbir sebep yokken ve hatta güzel bir film izlemişken bir şey oturur kalbinin ortasına. İşte yine başlıyoruz dersin içinden. Yine mi dersin sonra. Evet der içindeki o ses. Bak yine oldu der. Tıkandın. Tökezledin. Tükendin. Ona de ki, “E olur öyle, hayat işte.” Yoldasın sen. Uzun ince bir yol. Düşmek de var kalkmak da. Sen her düştüğünde bunu hatırla.

 

Yorum bırakın